Böyle özgün hikayelere ihtiyacı var bu ülkenin!

Böyle özgün hikayelere ihtiyacı var bu ülkenin!
Giriş Tarihi : 26.09.2013 - 12:02
Güncelleme Tarihi : 26.09.2013 - 12:02
Böyle özgün hikayelere ihtiyacı var bu ülkenin!

Caner Cindoruk Aramızda Kalsın dizisi ile yeniden ekranlara merhaba diyecek!
Geçtiğimiz yıl Kemal Aydoğan'in yönettiği Ebru Özkan ile birlikte rol aldığı 'Pandaların Hikayesi' adlı oyunun kulisinde tanıştık Caner Cindoruk ile... 'Hanımın Çiftliği' adlı dizide rol aldığından beri herkesin dilinde Caner'in bakışları ve gözleri var. O gün kuliste saatlerce süren keyifli bir sohbete yelken açtık Caner ve oyun ekibiyle. O gün hak verdim; onun Türkiye'nin en güzel bakan adamlarından biri olduğunu söyleyenlere. Hayata güzel bakıyor Caner. İçi dışından güzel bir adam. Gözlerinde hep içinin parlaklığını yansıtan yıldızlar var. Star TV ekranında seyirciyle buluşaN 'Aramızda Kalsın' dizisinde rol alacağını öğrendiğimden beri, Caner ile yeniden bir araya gelip uzun uzun konuşabilmek dileğimdi. O da inanıyor; içten ve temiz isteyince dilekler gerçek oluyor. İşte başrollerini Uğur Yücel, Binnur Kaya ve Gökçe Bahadır ile paylaştığı yeni dizisi ve hayat üzerine yaptığımız tadı damağımda sohbetimizden notlar...

1.5 yıldır ekranda değildin. Şimdi ekranda az rastlanan sıcacık bir aile komedisiyle geri dönüyorsun. Neydi bu projede seni çeken?
Ben aslında TMC ile başka bir iş yapacaktım ama sektörün krizi yüzünden rafa kaldırıldı. Öyle olunca yapımcımız Erol Avcı "Böyle bir komedimiz var, okumak ister misin?" dedi. "İyi abi" dedim ama benim enerjim düştü tabii. Beklentim o değildi çünkü. Senaristimiz Selin bizim oyunu izlemiş. Kendi kafasında benim için OK'ini vermiş. Sonra bana senaryo yolladılar. Ben öyle komedi, dram diye ayırmam hiç. Senaryoyu ilk okuduğunuzdaki duygunuz çok önemlidir. Okuduğumda "Evet ya, ben niye böyle bir iş yapmıyorum?" dedim. O sıcak aile ortamı beni o kadar heyecanlandırdı ki...Daha cast belli değildi. Erol Abi'ye "Ben bu projenin içinde olmak istiyorum, çok sevdim" dedim.

Şu an yüzünde öyle bir ifade var ki herkes görsün isterdim. Yüzünden taşıyor heyecanın, mutluluğun...
Gerçekten çok mutluyum. Hikaye çok komik, çok gülüyorum ama yer yer hüzün de taşıyabiliyorum. Bizim toplumun en çok sevdiği tarzdır aslında bu. ‘Neşeli Günler', ‘Bizim Aile', dizilerden ‘Yabancı Damat', ‘Canım Ailem' tadında. O sıcaklık beni çok etkiledi. Bir oyuncu olarak da biraz tarzımı kırmam gerekiyordu. Anadolu adamı çok oturmuştu bende. Komedi oynamak istedim. Uğur Yücel'in bu projede olacağını duydum. Kendini benim bu ülkede sanatçı olarak gösterebileceğim 3-5 insandan biri. Oyuncu, yönetmen ve senaryo adamı olarak takip ediyorum. Yazdıklarını okuyorum, çok iyi oyuncu, oyunculuk metodunun bence kendine ait en iyi yorumlayanlardan biri. İzlediğim her şeyde başka bir adam izliyorum. Açıkçası ben hep yanında çıraklık edeceğim insanlara gereksinim duyuyorum. Hayatımın sonuna kadar da gerek bilgi gerekse oyunculuk anlamında bir şeylerin üzerine katarak, hep bir şeyler öğrenerek, tazelenerek, okuyarak ve araştırarak yürümek istiyorum.

2 dizide oynayıp oluyorlar, sen çıraklıktan bahsediyorsun. Gerçek oyuncular hep der öğrenmenin sonu yok biz daha yolun başındayız diyor. Bu tiyatronun verdiği bir duruş mu?
Kesinlikle. Ben sete giderken daha önce hiçbir şey yapmamış bir adam olarak, sıfır olarak gittim çünkü ortak bir dil belirlenmesi gerekiyordu. Uğur Abi'nin bu anlamda çok büyük katkısı oldu. Herkesin kendine ait bir tarzı var. Bunu belirleyen şey de zaman. Popüler kültürde an be an sizi star ilan edebiliyorlar ama ben uzun vadede bir şeylerin kalıcı olup olmadığına inanıyorum. Benim çok büyük hedeflerim yok. Sadece ölürken benim için "A bu adam çok iyi oyuncuydu" desinler yeter. Tek hayalim bu. Kimseyi de eleştiriyorum. Herkes bir şeyleri bildiğini farz edebilir ama ben her projemde yeniden bir şeyleri öğrenmeye başlıyormuş duygusuyla başlamayı seviyorum. Samimiyet çok önemli. Senaristimiz Selin'in çok güzel bir tespiti var. Bu diziyi izleyen, ailesiyle birlikte oturup çekirdek çitşeyecek ya da çay içecek diyor. Tam da ihtiyacımız olan bir dönemde o sıcacık geleneksel aile yapımızı hatırlayacağız. Bu yüzden bence yılın alternatifi çok da olmayan işi olacak. Günümüzde insan o kadar yalnızlaşmaya doğru gidiyor ki. İnsan artık kendi kabuğunda ve yalnızlığında bir dünya yaratmaya çalışıyor. Tam da bu noktada ‘Aramızda Kalsın' demek lazım. Seyirci izlediğinde aa tam da benim halam diyebilmeli. Ben de bir oyuncu olarak uyarlamalardan, vurdulu kırdılı işlerden çok sıkıldım. Ben çok mutluyum.

Civan nasıl biri?
Bana yakın bir adam. O Antepli, ben de Adanalıyım. O tarafın o samimiyet ve sıcaklığını almış. 13 yaşında ablası ve eniştesinin yanına gitmiş, 2 yıl eniştesinin lokantasında çalışmış. Sonra onlara kırılmış, 15 yaşında İtalya'ya gidip orada yamaklık, bulaşıkçılık, garsonluk yapıp aşçılığa kadar yükselmiş. An itibariyla çalıştığı restoranı alma noktasına gelmiş. Sıcak, samimi, yardımsever. Yolu bir haftalığına İstanbul'a düşüyor. Taa ki ablası, eniştesi ve çocukluk aşkı yadigar karşısına çıkana kadar. Civan ve Yadigar seyirciyi duygusal tarafından yakalayacağız. Çocukken çok didişirlermiş. Onun yüzünden Antep'ten kovulmuş. 30 yaşında yine karşılaşacaklar. Kadın aldatılıyor ve çocuklarıyla İstanbul'a geliyor. Bir çatı altında buluşacaklar. Bu sıcaklık, samimiyet ile Civan lezzetleri, tatları bana benzeyen bir adam. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim ve çok severek oynuyorum.

Biraz hayatın güzel tesadüflerini hatırlatan bir dizi.
Evet, böyle özgün hikayelere ihtiyacı var bu ülkenin. Çok uç hikayeler ediniyoruz, uyarlamalar filan... Oysa bu ülkenin o kadar çok hikayesi ve değerleri var ki. Sıradan, ailemizdeki bir insanın hikayesi de olabilir bizim hikayemiz. Bazen sıradanlığa gereksinim duyuyoruz.

Geçtiğimiz sezon da spritüel aşk oyunu yaptın. Burada da peri masalı diyor. Sen gerçek hayatın içinde böyle şeylere inanıyor musun?
İnanırım. Masal güzel bir edebiyat türüdür. O masalsılık var benim için. Gerçekçiğin içindeki masalsılığı hayatta da, yaptığımız işlerde de, televizyonda da çok özlüyoruz. Biraz fanteziye ve hayalgücüne ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İyi birer çocuk olursak Şirinler'i bile görebileceğimize inanarak büyüdük be Ece! Hiçbir zaman umutsuz olmamak lazım. Ben iyi şeyler dilemeye ve onun getirilerine hep inandım. Temiz olmak ve temiz istemek lazım. Samimi kalmak benim hayat felsefem. Sadece yaptığım işte değil hayatta da temiz kalabilmek zorundayım. Bu benim misyonum. Zorlu bir sektör ama ne olursa olsun samimi kalmak gerekli. İnsan kendini tazeler ve yenilerken özünü kaybetmemeli. Hayat bazen insana böyle tesadüfler sunuyor.

Ertem Eğilmez filmleri aslında en sıradan halimizdi ama o kadar temizdi ki o hikayeler. Biz oradan bu hale geldik...

Gökçe ile Yaprak Dökümü'nde de karşılıklı oynadınız...
Benim ilk ciddi televizyon işimdi. Orada çok güzel bir elektrik yakalamıştım. Burada da birlikte oynayacağımızı öğrendiğimizde ikimiz de çok mutlu olduk. İnsan olarak da çok güzel ve samimidir. Hiç starlık modlarında değil. Bizim sette çok güzel bir sinerji var. Herkes nerede durması gerektiğini çok iyi biliyor. Yalan kaldıracak, yapmacıklık kaldıran bir set değil. Uğur Abi'nin bize çok katkısı oluyor doğruyu kolaylaştırmak adına. Kaptanlık yapabiliyor. Bu da büyük bir şans.

Onun da şansı sizin ben artık kendi gemimin kaptanıyım deme egosuna kapılmamış olmanız...
Bir oyuncu olarak kendi adıma insanın birilerine sırtını yaslayabilmesinin çok güzel bir duygu olduğunu düşünüyorum. Güvenebilmek çok önemli.


‘Binnur durduğu an biz gülüyoruz'

Binnur Kaya doğuştan ışıklılardan bence. Başka bir enerjisi var...
Binnur durduğu an biz gülüyoruz. Sadece durması yetiyor. Allah vergisi, çok ender insanda bulunan bir yeteneği var. Karikatür de oynasa biz inanıyoruz. Çok samimi bir insan. Gerçek hayatta da öyle. Çok temiz kalpli, çok iyi niyetli. Kendini korumaya çalışan. İyi insan olmasının da çok büyük katkısı vardır. Allah vermiş işte, bazen kayırıyor. Bazı insanların en iyi oynadığı performansı Binnur durduğu yerden yapar. Bir insanın yaptığı her şeye inanır mısınız? Ben onun yaptığı her şeye inanıyorum.

Adanalı biri olarak ‘Dilber Hala'yı nasıl buluyordun?
Bir kere o kadar doğru konuşmuştu ki. İlk defa Adana dilektini doğru konuşanı onda gördüm. Onun da Adana geçmişi olduğu için çok iyi analiz etmiş. O karakter Avrupa yakası'nı izleme nedenlerimden biriydi. Sözün bittiği yer Binnur. Uğur Abi sadece o karakter için film yapılmalı demiş. Daha ne denilmeli?


'İç güzellik dışarıdakini bastırır'

Adanalıyık adamın kralıyık durumu var ya. Sana bakıyorum, Kıvanç'a bakıyorum. İzmir'in kızları gibi bir de Adana'nın erkekleri gerçeği var sanki, ne dersin?
Ne bileyim. Ben öyle kendimi çok yakışıklı bulan bir insan değilim ama Adana erkekleri sanırım biraz yakışıklı oluyor.

Kadir İnanır'ın gençliğini oynamıştın. Sen de onun gibi Türkiye'nin en güzel bakan adamlarından birisin. Bence bu neslin Kadir İnanır'ısın sen. Çok samimi söylüyorum bunu...
Öyle çok olumlu eleştiriler alıyorum. Kadir Abi de gençliğini oynamamı kendi istemişti. ‘Eveda katya' da. O günden beri böyle yakıştırmalar var. Yakışıklılık bence karizmayla ilgili bir şey. İstediği kadar eli, yüzü, kaşı orantılı olsun bence yakışıklılık bakıştaki samimiyet ve karizmayla ilgili. Yılmaz Güney çok yakışıklı değildi ama birçok kadın ona aşıktı. Javier Bardem de öyle. Daniel Day levis de öyle. Bakış, ifade samimiyse auran farklı oluyor. ‘iç güzelliği insanın dışını bastırır'

Ebru ile nasıl gidiyor? Evlenmiyor musunuz?
Gayet iyi gidiyor. Gayet güzel bir ilişkimiz var ama şu anda evlilik yok. Ben dış güzelliğe hiçbir zaman çok önem vermedim. Çok yakışıklı olmayı seven bir insan değilim. İş yapmadığım zamanlarda salaş olmayı, kendimi çirkinleştirmeyi çok seviyorum. İlişkilerimde de beni etkieyen hiçbir zaman karşımdaki insanın çok çok güzel olması değildir, başka şeylerdir. Bir bakıştır, samimiyettir. İç güzelliği insanın dışını bastırır ben. Bence ben egolu bir insansam çok yakışıklı değilim.

‘Aşçılık da oyunculuk gibi'

Gerçek hayatta da dizideki gibi iyi bir aşçı mısın?
Benim hayatımda mutfağa girmişliğim yoktu, öğrencilik yıllarımda bile sadece yumurta kırmışımdır. Rolde beni en çok korkutan mutfak bölümüydü. Aşçı şefim Deniz Orhon ile beraber özel çalışmalar yaptık. Doğrama tekniklerini çalıştık, artık her şey doğrarım. Bazı otellerin şefleriyle görüşmeler yapıp, restoranlarına gidip mutfakta çalıştım. Günübirlik ayrı ayrı şeflerin mutfaklarında çıraklık yaptım. Mutfak ayrı bir dünya. Orada da bir sanat var. Koşuturması bizim sektöre o kadar yakın ki. O devinim beni çok etkiledi. Çok gözlemledim. Hiç yemek yapabileceğimi düşünmüyordum ama artık yemek yapmaya başladım.

Neler mesela?
Et yemeği, İtalyan tarzı makarnalara. Risotto. Artık makarnalarda kendime ait tarzlar deniyorum. Aşçılık da oyunculuk gibi. Eğer yağtığın şeye duygunu çok iyi aktarırsan çok lezzetli oluyor. Bu oyunculuğun da cümlesidir. Ben yaptığım şeye bütün duygumu aktarabiliyorsam, o şey güzeldir, sunabilirim. Kendim tattığımda zevk alabiliyorsam karşımdaki de zevk alır. Orası da bir yaratma yeriydi. Becerebileceğimi düşünmüyordum ama evde benim için yeni bir mecra açıldı. Erkekler de çok güzel yemek yapabiliyormuş. Şimdi yöresel deniyorum. Annemden içli köfte öğrenmeye başlıyorum, çiğ köfte denedim, çok güzel oldu. Deniz Orhan ile çok sıkı çalıştım. Doğrama tekniklerinde ikinci dakikada elimi kestim. 4 kez kestim. En son tırnağımı ortadan kesince ben bu işi yapamayacağım dedim. Elim her yerinden sarılıydı. Kırmızı biber ve soğan kesiyordum. Deniz ilk gün herkes keser, sonra kesmeyeceksin dedi. Sonra hiç kesmedim. Zaten kesecek yer yoktu. Bütün elim bantlıydı. Sabah akşam çakıştım, evde kilo kilo soğüan doğradım. Sonra onlarla saçmasapan yemekler yaptım. İlk yemeklerim beğenilmedi ama bir haftadan sonra makarnalarımı ve et yemeğimi çok beğenmeye başladılar.

HT MAGAZİN - ECE SARUHAN