“Yahu sette niye eğlenelim? Çalışıyoruz!”

“Yahu sette niye eğlenelim? Çalışıyoruz!”
Giriş Tarihi : 16.09.2013 - 16:27
Güncelleme Tarihi : 16.09.2013 - 16:27
“Yahu sette niye eğlenelim? Çalışıyoruz!”

Uğur Yücel ve Binnur Kaya bu hafta başlayacak “Aramızda Kalsın” dizisinde birbirine düşkün karı-koca rolünde. “Seyircinin çok istediği türden bir iş” diyen Yücel set ortamından da memnun: “Set ahenksiz olursa meymenetsiz bir iş çıkar. Herkes çok inançlı ve içten.” Binnur Kaya da seti huzurlu bulduğunu söylüyor ama “Sette bir aile gibiyiz durumlarım yoktur. Herkesin ailesi var zaten, iş arkadaşıyız biz” diyor. “Set eğlenceli mi?” sorusuna ise kızıyor: “Yahu niye eğlenelim sette? Çalışıyoruz!”

Binnur Kaya: “Uğur Yücel içini görebileceğiniz zengin bir akvaryuma benziyor”
Uğur Yücel: “Binnur seçkin bir yetenek. Şaşırtıcı”

Televizyonda görmeyi özlediğimiz Uğur Yücel ve Binnur Kaya yeni dizi “Aramızda Kalsın” ile ekrana dönüyor. Birbirine düşkün bir karı-kocayı canlandıran Yücel ve Kaya her daim birbirinden övgüyle söz ediyor

Star TV’nin perşembe günü başlayacak yeni dizisi “Aramızda Kalsın” sezonun yüzümüzü güldürecek işlerinden. Uğur Yücel ve Binnur Kaya’nın başrollerini paylaştığı dizi daha şimdiden diğerleri arasından sıyrılacak gibi duruyor. Evet, bunun en büyük sebebi Uğur Yücel gibi usta bir oyuncuya, yetenekli Binnur Kaya’nın eşlik edecek olması elbette... Kaya’nın anlatımıyla, sette oyuncuların çok eğlendiği, aile gibi olduğu dizilerden değil bu: “Bizim sektör için dışarıdan en çok sorulan soru, ‘Sette eğleniyor musunuz?’ Yahu niye eğlenelim sette? Çalışıyoruz! Her ortamda olabileceği kadar komik bir durum olursa eğleniriz. Dışarıdan öyle zannediliyor olabilir ama setlerde sürekli başımıza komik olaylar gelmiyor çünkü çalışıyoruz! Canımızın derdindeyiz, nasıl yapayım, oldu mu, tutacak mı? Disiplin setteki en önemli şey; bunu da sağlamak yönetmenin zorunluluğu... Biz bu konuda da şanslı ekiplerdeniz.” Yücel de bu dizinin seti konusunda şanslı olduğunu söylüyor: “Huzurlu set bulmak zordur. Ben talihliyim, setlerim iyi, yoksa ben giderim başkası gelir.”

 Televizyonda yer alacağınız işlerde seçici davrandığınızı biliyoruz. “Aramızda Kalsın”ı tercih etmenizin sebebi neydi?
Uğur Yücel: Güzel hikaye! Selin Tunç iyi bir yazar. Seyircinin çok istediği türden bir iş. Televizyon seyircisi, radyodan istek yapan dinleyici gibi. “Şöyle yapın, bu tatta olsun” diyor. Sipariş veriyor yani sokakta. Bu bana çok sorulan bir soruydu. Hani “Canım Ailem” tadında bir şey yapsanız diyorlardı. Bu öyle bir iş! Bir kesim de sert, vurdulu kırdılı roller istiyor. “Sopranos” haberi çıkınca “Hah şimdi oldu be abi!” diyenler çoktu. Matrak!

Binnur Kaya:
Sağlam senaryo, iyi senarist; Selin Tunç. Ahlaklı ve adaletli bir yapımcı; Erol Avcı ve Uğur Yücel...

Televizyonda komedi işlerinde mi yer almayı tercih ediyorsunuz?
Uğur Y.: Çok karanlık işler yapmıştım televizyonda. Bir gün bunaldım. Biraz eğlenceli sahneler çekelim dedim. Erol Avcı iki proje getirdi. Yazarlarını söylemeyeceğim, “Seç bakalım birini” dedi. “Canım Ailem”i yaptık. Her yanında eğlendik. Dizi aksiyon içeriyorsa ömür törpüsü. Uzun süre karanlık işler çekince insanın içi de kararmaya başlıyor.

Binnur K.: Özellikle komedi işlerini tercih etmiyorum. İyi senaryo önceliktir her zaman...

Nasıl bir çifti canlandırıyorsunuz?
Uğur Y.: Birbirine düşkün, sırdaş, yalnız kaldıklarında çok samimi ve hayattan bir çift. Aslında dramatik kaçacak kadar bir başlarına... Baş başa bir yalnızlık... Komik de aynı zamanda. Ben izlediklerimi beğendim. Yakışmışlar birbirlerine.

Binnur K.: Birbirine bağlı, saygılı ve sevgi dolu bir çift. Beraber gülebilen, beraber ağlayabilen...

Dizinin fragmanlarında bir “emanet”ten söz ediliyor. Dizinin dinamiği bu emanet üzerine mi kurulu olacak?
Binnur K.: Evet, dizinin dinamiği “emanet”. Emanetle değişen hayatlar, buluşmalar, zorluklar, güzellikler... En azından filmlerde, dizilerde hiçbir sır gizli kalmıyor, saklanan gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor; ne güzel...

Uğur Y.: Yazar bile emaneti açıklamadı baştan bize ama üçüncü bölümde anlaşılıyor zaten. Selin gelecekle ilgili pek konuşmayı sevmiyor ama kurmuş bütün bölümleri.

Nerede, ne zaman tanıştınız?
Uğur Y.: Binnur’ la 15-20 yıl önce tanıştık. Ortak arkadaşlarımız vardı. Olgun (Şimşek), Engin (Günaydın), Devin (Özgür Çınar), Timuçin (Esen)... Onlar da zaten çok yakınlardı o zaman. Eski Yeşil’e gelmişlerdi Devin ve Engin’le. İlk karşılaşmada “İşte biri daha geliyor” dedirtiyordu.

“Sadece Dilber Hala için film yapılır”

 Bu diziyi kabul etmenizde onunla karşılıklı oynayacak olmanız etkili oldu mu?
Uğur Y.: Dizide galiba ilk belli olan bendim. Cast genel olarak benim de dahil olduğum bir ön çalışmadır. Bu işte pek olamadım, film çekiyorduk.
Ama Binnur çok doğru bir seçim olmuş bu rol için. Binnur çok seçkin bir yetenek. Şaşırtıcı... Set ortamında da paylaşımcı ve çok saygılıymış.
İlk kez görüyorum sette.

Binnur K.: Uğur abiyle yıllar önceden tanışıklığımız vardı ama sık görüştüğümüz bir ilişki değildi. Senaryo ve yapımcıdan sonra bu işi tercih etmemin tek nedenidir Uğur Yücel. Ne değerli bir şans... Setteki her şeyle yakından ve samimiyetle ilgilenen, bütün oyuncuların cümlelerine, hislerine, hallerine gerçekçi bir gözle yaklaşıp yardımcı olmaya çalışan bir insan... Çölde bir vaha Uğur Yücel. Almayı bilirsen eğer gerçek bir öğretmen; gelişmiş adalet duygusuyla eşitlikçi ve içini her daim görebileceğiniz zengin bir akvaryum gibi. Ne güzel... Ve bizim için ne şans, ne varlık...

Birbirinizin geçmişteki hangi performansını beğenirsiniz en çok?
Uğur Y.: “Avrupa Yakası”ndaki Adanalı hala. Sadece ona film yapılır.

Binnur K.: “Selamsız Bandosu”, “Muhsin Bey”, “Eşkıya” ve “Karanlıkta Koşanlar”... Mesela “Aziz Ahmet” diye yer aldığı bir dizi vardı Uğur abinin, gelmiş geçmiş en güzel işlerden biridir, orada da ne kadar insandı Uğur abi...

 Birbirinizle fikir alışverişi yapıyor musunuz performanslarınızla ilgili?
Uğur Y.: Evet çok yapıyoruz. Ben de en az onlar kadar arıyorum. Hep beraber bir ortak müzik bulmaya çalışıyoruz. Beğenmeyip tekrar çektiğimiz sahneler oldu. Sette takım olma gayreti var. Set ahenksiz olursa meymenetsiz bir iş çıkar. Herkes çok inançlı ve içten.

Binnur K.:
Fikir alışverişine açık kişi kendini belli ediyor zaten. O zaman o alışveriş kendiliğinden gelişiyor. Bazen alış olmuyor, bu dediğiniz sadece verişte kalıyor; karşınızdaki insanın “ham” kalmışlığıyla ilgili olarak. Çünkü bazısı o alışverişi sadece kendi kendisiyle yapıyor; kendi oynuyor, kendi beğeniyor, bir bilenin yardımına ya da kendi düşüncesi, dışındaki şeylere kapalı oluyor.
O zaman siz de bir yükten kurtuluyorsunuz, hangi ortamda olursa olsun hayatınızda böyle insanlara yer vermiyorsunuz. Ama dediğim gibi, almasını, dinlemesini bilirsen Uğur Yücel harika bir öğretmen... Onun dışında sette performanslarımızın nasılını, niçinini konuşabildiğim, benzer şeyleri görebildiğim, göremediklerimi gösteren harika bir yönetmenim ve genç arkadaşlarım var. İnsanın bir şeyler öğrenebileceği insanlarla beraber olması ne güzel.

“Ben işi sadece ‘iş’ olarak gören biriyim. ‘Sette bir aile gibiyiz’ durumlarım yoktur”

 Set ortamını anlatır mısınız? Neler yapıyorsunuz sahnelerinizi beklerken?
Uğur Y.: Huzurlu set bulmak zordur. Ben talihliyim. Setlerim iyi. Yoksa ben giderim, başkası gelir.  Bugünlerde biraz kıyıda köşede sessiz dolaşıyorum.
Ruh halim öyle. Ama oyuncular dışında herkes daha önce çok çalıştığım insanlar. Ekibimiz mükemmel.

Binnur K.: Huzurlu bir set ortamımız var ki bu en önemlisi. Bir de benim için “sessiz” olması ayrıca önemli... Bağrış çağrış yok, yüksek ses yok; harika... Ben işi sadece “iş” olarak gören biriyim. Sette bir aile gibiyiz durumlarım yoktur benim, setteki herkesin bir ailesi var zaten; biz sadece iş arkadaşıyız. Birbirine karşı sorumlu iş arkadaşları... Birbirini sevmekten önce, birbirine saygı duymak zorunda olan iş arkadaşları... Saygı duymadığın insanı sevmezsin, sevemezsin; seviyorsan da orada hastalıklı, tedaviye muhtaç bir durum vardır. Sadece sette değil, hayatta da zihniyet olarak, ahlak olarak anlaşamadığın insanla görüşmezsin, ilişki kurmazsın.

O yüzden insanların, birbirlerinin “sessizlik” alanlarını taciz etmemesi gerekir; sohbet dediğin şey sessizliklerin de korunabildiği ilişkilerde anlam kazanır.
Ben bu düşünceler eşliğinde ilişki kurarım ya da kurmam. Bu bakımdan şanslı bir set bizimki; saygı var çünkü...

Bizim sektör için dışarıdan en çok sorulan soru: “Sette eğleniyor musunuz?” Yahu niye eğlenelim sette? Çalışıyoruz! Her ortamda olabileceği kadar komik ya da mizahi bir durum olursa eğleniriz, gülüşürüz, neyse işte o durum onu yaşarız. “Sette başınıza gelen komik olayları anlatır mısınız?” Bir can alıcı soru da bu! Dışarıdan öyle zannediliyor olabilir ama setlerde sürekli başımıza komik olaylar gelmiyor çünkü çalışıyoruz! Canımızın derdindeyiz, nasıl yapayım, oldu mu, olmadı mı, tutacak mı, kaldırılacak mı?

Disiplin setteki en önemli şey; bunu da sağlamak yönetmenin zorunluluğu, olmazsa olmazı... Biz bu konuda da şanslı ekiplerdeniz. Sahnelerimi bekleme gibi bir durumum çok olmadı. Genelde bir sahne bitince hemen diğerine hazırlık başlıyor. Herhangi bir bekleme süresinde de en iyi arkadaş daima kitap.

“Bizde hiçbir diziyi baştan sona izlemedim”

Siz dizi izler misiniz? Ne izlersiniz?
Uğur Y.: Bizde hiçbir diziyi baştan sona izlemedim. Amerikan ve seyrek olarak Avrupa dizilerine bakıyorum. Daha doğrusu izliyorum. Öte yandan film yapıyorum ve dizi oyunculuğu da var. Oyuncu görmek için bazen dizi sitelerinden ve Youtube’dan bakıyorum bölüm sahnelerine.

Binnur K.: Tabii, en başta mesleğimle ilgili olduğu için takip ederim. Severek izlediklerim de var katlanmaya çalıştıklarım da... Ya da hiç seyretmediklerim.

“Seyirci ekranda samimiyet görmek istiyor”

Sizi hep farklı şiveler, ağızlarla oynarken görüyoruz. Nereden geliyor bu konudaki yeteneğiniz?

Dünyayla, insanla, hayvanla, ağaçla ilişki içinde olmak ama hiçbirini birbirinden ya da kendini
hiç kimseden üstün görmeden... Anlamak, anlamaya çalışmak ve bunları unutmamak... Çünkü kişilik özelliklerini sevmediğiniz bir karakteri de oymuşsunuz gibi oynamanız gerektiğinde, yapamazsınız; anlamadığınız ya da sizden aşağıda gördüğünüz bir karaktere can veremezsiniz. Anlamaya çalışma,
ilk kapıyı açar.

 Çok büyük umutlarla, iyi oyuncularla başlayan diziler bile bir-iki ay sonra reytinglerinin kötü olması gerekçesi ile yayından kaldırılabiliyor. Sizce Türkiye’deki televizyon izleyicisi ne seviyor, ekranda ne görmek istiyor?
Bu soruya verebileceğim tek cevap, daima; samimiyet... Ama bu her zaman geçerli bir sebep olmuyor, bunu da biliyorum.
Çünkü samimiyetin ve gerçekçiliğin ağır bastığı pek çok iş, seyirciden geçer not alamıyor.

“Kimi yemekleri iyi yaparım ama artık kimseyi ağırlayacak hali bulamıyorum”

 Hiç göz önünde olmadığınız için pek bilmiyoruz; bir gününüz nasıl geçer? Kaç saat uyursunuz mesela? Yemekle aranız nasıl, mutfağa girer misiniz? Evdeyken nasıl vakit geçirirsiniz, neler yaparsınız?
Uğur Y.: Bilinmesin diye çıkmıyorum ortaya zaten! Peki, yedi saat uyumaya çalışırım. Evde müzik, kitapla ve arkadaşlarımla geçer hayatım. Kimi yemekleri iyi yaparım ama artık kimseyi davet edecek ve ağırlayacak hali bulamıyorum.
Yine de yedirip içirmekten çok zevk alırım. Ama dediğim gibi artık genel olarak yalnızlığı tercih ediyorum.

Binnur K.: Huzur önceliğim. Ve saygı... Oturduğum yerde de bunlara özen gösteririm, evin içinde de... Evlatlarım var, üç kız. İkisi barınaktan, biri sokaktan. Kainatta kapladığın yeri ve her canlının aldığı nefesin ne kadar değerli olduğunu öğretir sana hayvan... Pencerenin kenarında, her günkü yemek haklarını bekleyen, su haklarını bekleyen kumrularım, serçelerim, kargalarım ve martı arkadaşlarım var benim. Rızkım sadece benim değildir, hiçbir şeyin benim olmadığı gibi, onların da hakkı vardır. Gerçekten ihtiyacı olan ve istemenin de adabını bilen, teşekkürün, şükretmenin değerini bilen, tanıdığım, tanımadığım insanların da rızkımda hakkı olduğu gibi... Paylaşmadan olmaz. Günüm böyle geçer işte; hayvanlar, deniz kenarı, sevdiklerim ve evim. Mutfakla aram iyi değil, sevmem yemek yapmayı, sevmediğim için güzel yapamam da zaten. Yemek yapmak bir zanaat ve bu işi bilene bırakmayı tercih ederim.

“Karşılaştıktan 10 dakika sonra ‘Bu rolü Beren oynamalı’ dedim”

"Benim Dünyam” için oyuncuları nasıl seçtiniz? Özellikle Beren Saat’in zor bir rolü var, set dışında da hazırlanmasına yardımcı oldunuz mu?
Beren Saat’i oğlum Can ve yazar Uğraş Güneş önerdi. Bana bir film arıyorlardı. Bu filmi icat ettiler. “Beren Saat çok iyi olur” dediler karşılıklı. Beren’i neredeyse hiç seyretmemiştim. Karşılaştığımızda, ilk 10 dakikada “Evet bu rolü Beren oynamalı” dedim. Çok disiplinli ve zeki bir kız. Bir oyuncuya öğretilmesi gereken temel prensiplere sahip. E tabii ki birtakım faydalarımız olmuştur ama onun sadece karşısında ne istediğini bilen zekalara ihtiyacı var, gerisini hallediyor.

 Filmin senaryosunda oğlunuzun imzası var. Ayrıca ikinci yönetmen. Onunla çalışmak nasıl?
Can benim masasını, sohbetini, yemeğini, arkadaşlığını özlediğim bir adam...
Bir gün “Seni tanıdığım için çok mutluyum” dedim. Babası oğluna böyle laf eder mi? Evet, çünkü o kendine özgü bir adam! Çok iyi bir göz ve seçkin bir zeka, çok farklı bir arkadaş! Dümdüz, direkt. Sözünü sakınmayan biri. Ancak her şeye olduğu gibi yönetmenliğe de bir mesafesi var. Ben hiçbir zaman istediğimi bulamadım kendimde. O da mı öyle acaba? Hayır! Ne yapacağını doğru yerde arıyor. Hatta o daha bulmuş bir adam. Bunu uygulaması lazım.
 

“Oğlum Can’la sahneye çıkıp çalalım istiyorum”

 Uzun yıllardır sinema yapıyorsunuz. Nereden nereye geldi Türkiye’de bu sektör sizce?
Sinema Türkiye’de en çok gelişen sanatlardan biri. Bunun bütün gençler farkında. Oyunculuk ve anlatım çok yol aldı. Kaliteli işler çıkıyor artık... İran-Uzakdoğu gibi kimlik sineması da çıkacak. Ama onun belli yolları var. Bu toprağın insanları kendi öz kimlikleriyle yeni tanışıyor. Ticari sinema da ayrı bir ivmede. 10 milyonluk seyirciler bekliyor salonları yakında.

 Bu aralar bir şeyler yazıyor musunuz?
Ben yazar değil, yazan bir adamım. Esintiyle geliyor. Esintiyle gidiyor. Biriktirmiyorum. Çabuk atıyorum. Ama birkaç film gözüküyor. Bakalım. Yaza bir komedi çalışıyor çocuklar...

 Gençliğinizde bir dönem müzikle de uğraşmışsınız. Müzikle ilgili bir şeyler yapacak mısınız yine?
Oğlumla çalalım istiyorum arada... İkimiz de bir ritme girip uzaklara bakarken kesiyoruz aniden. Bu çalışmadan oluyor. Birlikte sahneye çıkıp, plak çalıp arada perküsyonlar patlatmayı istiyoruz.

 Sizinle ilgili bilmediğimiz ve duyunca şaşıracağımız bir şey paylaşır mısınız bizimle?
Ne var ki bilemiyorum. Yelkenciyim. 40 senedir denizciyim. Teneke üzerinde az pişmiş midye en sevdiğim yemektir. Müziksever... Kendimi tiyatrocu ve oyuncu saymam. Sinemacı zannederim. Böyle yanılgılar içindeyim belki.

Milliyet - Aydil Durgun