Mehmet Ali Nuroğlu karakterini ve diziyi anlattı!
Pazar günü başlayacak Güvercin dizisi başrol oyuncularından Mehmet Ali Nuroğlu yayın öncesi karakterini ve diziyi anlattı.
Kenan: “Sevdim ben Kenan'ı, umarım seyirci de sever. Bir de böyle bıyık bırakınca rahmetli dedemin, sevgili amcamın gençliğine benzedim, hoşuma gidiyor bu.”
Güvercin Pazar günü izleyici ile buluşacak. Sizi bu projede en çok etkileyen ne oldu?
Senaryoyu saymazsak beni bu projeye ikna eden ekip oldu. İlk okuma provasına giderken hala tam emin değildim. Daha yeni bir şehir dışı işten çıkmışken yine bir başka şehre, evimden eşimden uzağa gitmek fikri çok sıkıyordu içimi. Ama ne zaman ki yönetmenimizle tanıştım, diğer oyuncularla beraber metni okuduk; o zaman ikna oldum. Güvercin dizisinin kadrosu gerçekten çok kuvvetli. Beraber güzel bir uyum yakaladığımızı düşünüyorum. Neşeyle ve keyifle çekiyoruz bu işi. İşin kamera arkasındaki ekip de çok başarılı bir iş çıkarıyor ve hiçbir tatsızlık yaşamadan, sanki çok uzun bir süredir beraber çalışıyormuşuz gibi bir uyum var. Bu umarım seyirciye de yansıyacak, bu samimiyet ve sevgi...
Kenan rolü ile yaşadığı coğrafyadaki erkeklerin aksine; olayları şiddetle değil, anlaşarak çözmek taraftarı olan, hümanist bir rolle izleyici ile buluşacaksınız? Bir rol geldiğinde seçim kriteriniz ne oluyor?
Aslında yaşadığı coğrafyadaki erkeklerin tersine dediğimiz zaman büyük bir haksızlık etmiş oluruz. doğulu erkeklerin batılı erkeklerden daha çok şiddete eğilimli olduğuna dair bir araştırma mı yapılmış. Belki aksi geçerlidir bilemiyorum. Unutmayalım, medeniyet Mezopotamya’da doğdu. Şöyle desek daha doğru sanırım, doğulu erkeklerin 'televizyondaki temsillerinin' aksine sorunları şiddetle değil anlaşarak çözmek taraftarı olan biri Kenan. Rol seçimiyle ilgili de çok düşünerek değil, daha sezgisel bir biçimde ilerliyorum sanırım. Bir senaryoyu okuduğumda bir role ısınmam, kendimi o rolde görebilmem önemli. Bir de hep aynı şeyleri oynamak çok sıkıcı benim için. Değişik roller oynamayı seviyorum. Senaryonun yapısı, konusu da önemli tabii.
Kenan, beklenmedik şekilde gelişen olaylar sonucu, kendisini hayatta hiç başına gelmeyeceğini düşündüğü bir durumda bulacak. Karakteri sizin ağzınızdan da dinleyebilir miyiz?
Oynadığım karakterle ilgili, hele ki işimiz görücüye çıkmadan önce bir şeyler söylemeyi doğru bulmuyorum. Hem işin büyüsünü kaçıracak diye düşünüyorum hem de seyirciyi manipüle etmek istemiyorum. Ama sevdim ben Kenan'ı, umarım seyirci de sever. Bir de böyle bıyık bırakınca rahmetli dedemin, sevgili amcamın gençliğine benzedim, hoşuma gidiyor bu. Bir şekilde onları yanımda hissediyorum burada Antep'te ata toprağım Urfa'ya da bu kadar yakınken. Ruhları şad olsun, nur içinde yatsınlar.
Güvercin Gaziantep’te çekiliyor, daha önce bu şehirde bulunmuş muydunuz? Dizide bolca bu şehrin tarihi dokusunu da göreceğiz. Siz burada olmaktan mutlu musunuz?
Antep'e yıllar önce Derviş Zaim'in Nokta filminin gösterimi için gelmiştik. Bundan bir on sene önce. O zamandan bu yana epey değişmiş şehir, genişlemiş, kalabalıklaşmış. Epey de göç almış. On sene öncede bir yemek şehriydi Antep ama şimdi bir çılgınlık boyutunda adeta. Özellikle hafta sonları epey bir kalabalık oluyor. Kafileler halinde yemek yemeye geliyor insanlar, lokantaların önünde uzun kuyruklar. Bilemiyorum iyi bir şey mi, ama yöresel mutfak çeşitliliği yerini kebap ve beyana bırakmış. Halbuki çok zengin bir mutfağı var keşke daha çok çeşit sunulabilse. Şehrin tarihi bölgelerinde uzun yürüyüşler yapmak burada tek keyfim. Küçük çay ocaklarında çay içmek, insanlarla sohbet etmek. Zaten kültür olarak bana çok da yabancı bir yer değil, dediğim gibi baba tarafımdan Urfalıyım. İlk zamanlar bir alışma dönemi oldu tabii yine de, ama zamanla çok sevdim burada olmayı, keyfim yerimde. Bir tek eşimi çok özlüyorum, bir de kedilerimi ve köpeğimi. Evden uzak olmak uzun bir süreye yayılınca çok zor benim için.
Sokakta nasıl tepkiler alıyorsunuz? Bugüne kadar sizi en çok şaşırtan tepki neydi?Şaka gibi ama on beş yıl olmuş ilk işimden bu yana, öğrenciyken yaptığım bir iki işi saymazsam. Doğal olarak insalar tanıyor beni çeşitli işlerden ve çok sıcak yaklaşıyorlar. Son işimde kötü bir roldeyken bile sokakta çok büyük sevgiyle karşılaştım. Hiçbir olumsuz tepki almadım. Komik şeyler olmuyor değil tabi, gırtlağıma sarılmış bir halde fotoğraf çektirmek isteyen o kadar çok kadın oldu ki geçen seneden bu yana. Kendileri de gülüyor tabii bu duruma. Benim için işimin en zor tarafı sokakları benim için bir podyuma çevirmesi. Oysa hayatta en sevdiğim şey belki de aylak aylak sokaklarda dolaşmaktır.
Şimdiye kadar pek çok karakterle izleyici ile buluştunuz, ‘Keşke daha uzun sürseydi, karaktere katacağım daha çok şey vardı’ dediğiniz rol oldu mu?
Hayat keşkelere yer vermeyecek kadar değerli, bunu yıllar geçtikçe daha da iyi kavrıyorum. Bir de yaptıkları değil yapamadıkları daha çok pişman ediyor insanı galiba. Oynayamadığım rollere üzülüyorum daha çok, mesela Kerem Deren'in yazdığı Sınıf dizisinde bir rol vardı, o dönem anlaşamamıştık, o içimde kalanlardan biri. Kariyerimin başlarında Ahmet Levendoğlu'nun yönettiği bir oyunda Mehmet Ali Kaptanlar ile karşılıklı oynama şansını tepmiştim. Bir de Hamlet oynayamadan saçları beyazlattım o da üzüyor beni:) Gerçi Bülent Emin Yarar şahaneleri daha yeni oynadı belki bana da şans güler bir gün.
Uzun yıllardır tiyatro ile ilgilendiğinizi biliyoruz. Tiyatronun sizin için anlamı ne?
Tiyatro benim memleketim gibi bir şey. Orada evimdeyim. Ama çok uzak kaldım, daha çok kamera işlerinden yana aktı hayat. Tabii sinemayı da çok seviyorum, televizyon işlerinden de her tür olumsuzluğuna karşın keyif alıyorum ama sahne başka bir şey benim için... Hele bu dijital çağda analog kalabilmek büyük bir lüks. Belki bu zevk için bile tiyatroya gidiyor olabilir insanlar. Cep telefonlarımızı bir çok mahrem anlarda bir de tiyatroda kapatıyoruz değil mi?
Yoga hayatınızın en önemli uğraşı, bunun dışında ne tarz aktiviteler sizi mutlu eder?
Ben yogayla biraz geç karşılaştım ama belki de tam vaktiydi. On senedir, son yıllarda aksatsam da yoga yapıyorum. Hem fiziken hem de manen bana bu kadar şifalı gelen başka bir uğraşım yok. Belki meditasyon ama zaten ikisi iç içe şeyler. Onun dışında herhalde kitap okumak en büyük tutkularımdan biri. Belki kendimden sıyrılıp, kaçabilmek için zihnimin karmaşasından bilemiyorum. Sadece okumak da değil kitapla ilgili neredeyse bir saplantım var. Yeni bir şehre gittiğimde ilk sorduğum şey buranın en eski kitabevi nerdedir oluyor. Kitapevlerini çok seviyorum. Trabzon'da mesela Ra Kitabevi sığınağım olmuştu. Ankara'da İmge, Dost, İstanbul'da Robinson, Pandora, Kabalcı ve Sahaflar.. Eski kitap kokusu... Ne kitapsız ne kedisiz yani...