Dibe vurmak iyidir!

Dibe vurmak iyidir!
Giriş Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Güncelleme Tarihi : 08.04.2013 - 11:00
Dibe vurmak iyidir!
İffet dizisinin yıldızı Deniz Çakır, kötü kadın karakterlerinden sonra mahallenin iyi niyetli, masum kızını da başarıyla canlandırarak, tek tip oyuncu olmadığını ispatladı.

Ama kazandığı başarı ve şöhrete rağmen televizyondan uzaklaşacağı günleri iple çekiyor! Elele dergisine konuşan Çakır, “Televizyon gelecekte içinde olmak istediğim bir sektör değil. Ruhum başka taraflara kayıyor” dedi.

Deniz Çakır nasıl bir kadındır? Mesela, kendinizi beş kelimeyle bize anlatsanız...
- Mükemmeliyetçi, pratik, komik, güvenilir, kırılgan! Şu sıralar bu özelliklerim ağır basıyor galiba.

Çok gençleştiniz, hatta yaşınızdan da küçük gösteriyorsunuz! Ferhunde sizi ne kadar olgun gösteriyormuş meğer...

- Ekran gerçekten biraz yaş ve kilo ekliyor. Bunun yanında Ferhunde benden daha görmüş geçirmiş ve olgun bir kadındı, ben de onu canlandırırken doğal olarak o ruha giriyordum sanırım. Ama kötü bir şey değil bu.
Ekranda daha genç, daha yaşlı, daha şişman, daha zayıf görünmek hiç rahatsız etmiyor beni.

Oyunculuk konusundaki yeteneğinizi ilk ne zaman fark ettiniz?

- Yeteneğimi ben fark etmedim; ben sadece oynarken, bir başka kılığa bürünürken aldığım zevki fark ettim ilkokul yıllarında. Bunun bir yetenek olduğunu çevremdekiler fark etti. İlkokul birinci sınıfta yıl sonu müsameresinde Emel Sayın taklidi yapmıştım. Sanırım oyunculukla ilk ilişkim işte o gün başladı.

Sizi oyunculukta bir adım öteye taşıyan nedir?

- Mükemmeliyetçilik... Kendinizi izleyip çok beğendiğiniz an, bu maceranın bittiği andır. Hep daha iyisi olabileceği duygusuyla izliyorum ben kendimi.

SİSTEME İNAT İŞİME ASILIYORUM 
İffet size neler kattı?
- Ben yaptığım işe iş gibi bakamıyorum. Çok sahipleniyorum. Bunu en çok hissettiğim iş de “İffet” oldu.

Canlandırdığınız karakter, aynı zamanda diziye adını veriyor. Bu farklı bir sorumluluk mu?
- Tabii... Bu durumda sorumluluğunuz ve duyarlılığınız artıyor. “İşimi yapayım, paramı alayım, gerisi beni ilgilendirmez” diyemiyorum. Oynadığım role inanmalıyım ki, karşımdakileri de inandırabileyim. Başka türlüsü ters geliyor bana. Yani bu işi yapma sebebime, hayattaki duruşuma ters. Bazen fazla ayrıntılandırdığım için yoruluyorum... Çünkü maalesef 120 dakika çekiyoruz haftada ve çabuk tüketilen bir sisteme emanet ediyoruz
kendimizi, emeğimizi. Ama olsun, sisteme inat, işime daha fazla asılma hırsı veriyor bu bana. Sisteme ve kişilere takılmadan doğru bildiğimi yapmayı öğreniyorum.

“Kadın İsterse” ve “Yaprak Dökümü”nde canlandırdığınız karakterlerden sonra, kötü kadın rolü üzerinize yapışmadı neyse ki!
- Hiç öyle kaygılarım olmadı.

Peki daha önce Müjde Ar’ın canlandırmış olduğu bir karakteri canlandıracak olmaktan dolayı kaygılandınız mı?

- Ben yeni bir iş olarak düşündüm “İffet”i. Müjde Ar’ın oynadığı “İffet” olarak değerlendirmedim. Dolayısıyla, hayır kaygılanmadım. Ayrıca bir zamanlar Müjde Ar’ın canlandırdığı karaktere hayat vermek gurur verir bana.

SADECE DİZİ ÇEKİYORUZ AYRINTILI DÜŞÜNME! 

Tiyatro sahnesinde ilk gününüzü hatırlıyor musunuz?

- Hatırlamaz mıyım? İstanbul Devlet Tiyatrosu. Aziz Nesin Sahnesi. “Uyarca” oyunu. İlk profesyonel oyunum. Bir de çok sevdiğim usta aktörler partnerlerim. Çok heyecanlıydım.

Dizi setindeki ilk gününüz?

- Dizi seti hiç bilmediğim bir dünyaydı. Ben o zamanlar her şeyde bir sebep-sonuç ilişkisi arıyordum. İlk işim bir sit-com olup da, “Sadece dizi çekiyoruz, o kadar ayrıntılı düşünme” cümlesiyle karşılaşınca, yabancılaştım başlangıçta bu dünyaya.

Bir tiyatrocu eninde sonunda televizyon ekranında görünür mü?
- Tabii ki hayır! Televizyon çok yıpratıcı bir sektör. İçinde oynama isteği varsa, dizi, sinema, tiyatro, hepsinde yer almak istiyorsun. Ama büyüyoruz, öğreniyoruz. İçinde olmak isteyip istemediklerimizi daha netleştiriyoruz kafamızda zamanla. Televizyon gelecekte içinde olmak istediğim bir sektör değil. Ruhum başka taraflara kayıyor.

EN ÇOK ETKİLENDİĞİM KİŞİ HALİL ERGÜN’DÜR

Hayatınızın dönüm noktası olarak gördüğünüz bir olay var mı?
- Herhalde “Yaprak Dökümü”dür dönüm noktam.

Bu piyasaya girdiğiniz andan itibaren, işiyle, duruşuyla, kariyeriyle sizi en çok kim, neden büyüledi?
- Yaşamımın son döneminde beni en çok etkileyen insan Halil Ergün’dür. İnsandır o çünkü. Kırılgandır. Bozulmamıştır. Candır. Dostumdur benim ve hep öyle kalacaktır. Öte yandan bir de bu projeyle sevgimin bir kat daha arttığı Zuhal Olcay var. “Kadın İsterse” zamanı sanırım ilk röportajımdı, bana sordular “Gelecekte kendinizi nerede görmek istersiniz?” diye... Ben de, “Zuhal Olcay denince şu an nasıl hissediyorsam, bir gün ben de öyle bir yere geleyim ve öyle durayım ki, benden genç oyuncular da benim için aynı şeyi söylesinler” demiştim. Şimdi karşılıklı oynuyoruz ve hiç yanılmamışım. Zaten aktrisliği için söylenecek hiçbir söz yok ama insanlığıyla da beni büyüledi.

EN UÇUK HAYALİM ANLAŞILABİLMEK

En uçuk hayaliniz nedir?
- Anlaşılabilmek.

Kendinizden beklentiniz yüksek midir?
- Çok. Yapamayacağım hiçbir şey olmadığını düşünüyorum.

Kimsenin sizi yargılamayacağını bilseniz, hayatınızda neyi farklı yapardınız?
- Hiçbir şeyi farklı yapmazdım. Artık insanların beni yargılamasını önemsemiyorum. Hayatıma az insan aldım ve onların fikirleri benim için önemli. Onlar da hep yanımda zaten. Çünkü çoğunluk dediğimiz kalabalık kendi hayatından o kadar uzak ve o kadar dışarıya konsantre ki... Kendi mutsuzluklarından başka hayatlara konsantre olarak kurtulmaya çalışıyorlar.

Kendinizle çatışmalar yaşar mısınız?

- Çooook. Hep kavga halindeyim kendimle. Hep bir kararsızlık. Eskiden çok mantıklı bir kadındım. Şimdi duygularım ön planda. Çok değiştiğimi fark ediyorum.

Hangisi sizce daha kötü; dibe vurmak mı, hiç denememiş olmak mı?
- Tabii ki hiç denememiş olmak çok kötü. Dibe vurmak iyidir. O dipte kendinle hesaplaşırsın. Canın acır ama öğrenirsin.

İnsan ömrü ortalama 40 yıl olsaydı, hayatınızı nasıl farklı yaşıyor olurdunuz?

- Sanırım çok bir şey değişmezdi. Yarının garantisi yok ki! Ben çok iyi biliyorum hayatın kıymetini.

Şanslı mısınızdır?
- Ben şans demiyorum adına. Neyi hak edersen onu yaşarsın. İnsanın kendini bilmesi kendi adına en büyük şans.

KAYBETMEKTEN KORKTUĞUM TEK ŞEY AŞK

Aşk size ne ifade ediyor? Aşık olunca neler oluyor?

- Hayatta her şey olabilirim istersem. Çalışırsam, azmedersem, kafaya koyarsam... Bir tek aşk. Hayatta kaybetmekten korktuğum tek şey. Hayatta her şeyi çalışarak yeniden elde edebilirim. Ama çalışarak başarabileceğim ve yeniden kazanabileceğim bir şey değil aşk. Ve bu yüzden dünyanın en kıymetli duygusu. Ötesi yok.

Çok severseniz, bütün kurallarınızı yıkar mısınız yani?
- Aşk kural tanır mı? Tabii günümüzde herkes her şeye aşk diyor. Eğer söz konusu olan gerçek aşksa, en büyük önceliğim olur.

Hürriyet Kelebek